Barbara K. Lipska “Aklını Yitiren Sinirbilimci Deliliğimin ve İyileşmemin Hikayesi” kitabında cilt kanserinin beynine sıçraması ile başlayan ve zamanla beynin yapı ve işleyişinde ciddi sorunlar yaşatan bir dizi tümörün ailesinin ve özellikle de kendi hayatını nasıl etkilediğinin hikayesini anlatıyor. Hastalığın bedenine ve davranışlarına olan tüm yansımalarını tek tek okumanız gerekli. Olaylar da sağ elinin görüntü alanından kaybolmasıyla başlıyor. Aslında sadece tümörlerin varlığına değil bu tümörlerin kaybolması için maruz kaldığı tüm tedavilere de dayanılması oldukça güç ancak kendisi size ne kadar gayretli olduğunu (ve bence hayatta çoğu zaman önemsiz şeylere çokça önem verdiğimizi) gösteriyor. Neyse ki uygulanan tedaviler (her ne kadar bazı kalıcı hasarlara yol açıp, kanserin tekrarlama garantisi olmasa da) hayatta kalmasını sağlıyor.
Bir sinirbilimci olarak süreçte yaşadıklarını anlatıyor kitabında. Arada bazı hatırlayamadığı boşlukları ise o dönem çevresinde olan aile bireylerine sorarak tamamlıyor. Yıllarını beyinle ilgili çalışmalara adamış bir biliminsanı olarak ne yazık ki başına gelen bu durum karşısında yapılan tetkiklerin nelerle sonuçlananileceğini de biliyor. Bu nedenle, bazı durumlarda sahiden “cehalet mutluluktur” denebilir 😞
“Bizler beyinlerimiziz !” diyor 🧠 Bizi biz yapan personamız. Sadece beynimizin belirli bir bölümüne yerleşik bir kodda gizli değiliz, tüm o sinir hücreleri, bağlantılar, aradaki boşluklar, bir bütün halinde yani. İşte bir yandan beynin birebir yapayını üretmek ya da makinelere aktarmak düşüncesi bana Leonardo de Vinci’nin kanat çırpan uçak modelini anımsatıp, bir o kadar da uzak geliyor. Diğer yandan ise beynin bu gizemi ve makine öğrenmesi çalışmalarına verdiği ilham beni bu konuda daha fazla araştırma yapmaya teşvik ediyor.
Kitap oldukça sürükleyici. Kitabı henüz okumayanlar için Barbara K. Lipska’nın New York Times’ta bu konuda yayınlanan yazısını paylaşıyorum.
Herkese keyifli okumalar.